Ormana, Antalya ilimizin Akseki kazasına bağlı, İbradı’nın kaza olması ile de şimdi İbradı İlçesine bağlı 850 rakımlı çok eski, büyük ve şirin bir dağ köyü. Toros sıradağları arasında kuzeye açık yeşil vadilerden birinde yerleşik, ılıman Akdeniz iklim kuşağında olmasına karşın, kuzey rüzgarları ile gelen hırçın İçanadolu iklimi ile karışık, bazen sert bazen yumuşak, ama illa da doğa ile barışık bir merkez.
İbradı’ya 3, Antik Melas (Manavgat) çayına 13, Akseki’ye 30, Manavgat’a (Yeni Avasun – Homa yolu ile) 60, Antalya’ya 165 km. uzaklıkta.
1992 yılında Belde ve Belediye oldu. Ama ben köy vasfı ile sevdiğimden Ormana’yı anlatırken yine köy diye anlatacağım.
Sevgili dostum Dr. Ali Eşref Müezzinoğlu ile bir sohbet sırasında, Ormana’dan bahis geçerken, yine Ormana ile ilgili “Köyümüz” dergisinde çıkan “Avrupa Mimarlık Mirasını Koruma Yılı ve Köyümüz Ormana” başlıklı ve Ormana Evleri ’ni konu alan bir yazımı da kendisine vermiştim. Okumuş ve çok da ilginç bulmuş. Sonraki ilk görüşmemizde “Hala bu mimari, bu evler var mı? Gidip görelim, belgeleyip yaşatalım” dedi. Ormana’ya seyahat programı işte böyle doğdu.
8 Haziran 1997 günü sabah saat 4.30’da kendisini, zarif eşi ile birlikte, Ulus’taki evlerinden alarak 720 km. yol kat’ettikten sonra Ormana’daki evimize ulaştık. Daha köye vardığımız saatten başlayarak, birlikte olduğumuz dört günlük sürede Ormana ve çevresini harmanladık. Ormana evlerini Müezzinoğlu’nun usta çekimleri ile belgeledik. 1420 rakımlı dağa bile tırmanarak Ormana’yı bir de kuş bakışı izledik. (Ormana ve Ormana Evleri aynı zamanda bu yazı ile Sanatsal Mozaik dergisine konuk olmuştur.)
Tarih boyunca çeşitli uygarlıklara sahne olmuş Anadolu’muzda, hiç bilinmeden, hiç görülmeden yaşayan veya yok olup giden kim bilir nice eserler, nice mozaikler var. Kimisi görülmeyen kimisi görüldüğü halde korunmayan, korunamayan. Tıpkı Ormana Evleri gibi. Korumak koruyabilmek ayrı bir şey de, illa ki görebilmek nemli. Ama öğrendim ve biliyorum ki görebilmek için sadece bakan gözlere değil gören gözlere sahip olmak gerekli. Bu nasıl sağlanır bilemiyorum da bir tarih, bir uygarlık, bir kültür hazinesi olan ülkemizde, bu amaca yönelik kurumlar ya yok, ya da çok az ve etkin değil. Bu yüzden, sahip olduğumuz birçok tarihi değerlerin, çoğu zaman göz göre göre yok olup gitmesi, gören gözlere sahip insanlarımızın yüreğini burkmakta.
Biz şimdi, sayfamızın bu günkü konuğu Ormana’yı biraz tanıyalım.
Ormana’yı Bizans ve önceki dönemlerde, Erimna, Etenna ve Gotenna isimli üç şehir devletinden biri olarak görüyoruz. İsmi Erimna iken zamanla Ormana olarak kalmış ve bugünlere gelmiş. Ne olmuş, nasıl olmuş ayrı bir konu. Yalnız 27 Mayıs 1960 devriminden sonra birçok yöre adı ile birlikte, Ormana adı Ardıçpınar olarak değiştirilmiş, ancak halkın ısrarlı isteği üzerine Ormana adı tekrar geri verilmiştir.
Ormana’nın geçmişini araştırırken aydınlık verilere pek rastlanmamakla birlikte, Bizans ve önceki dönemlerde değişik ırk ve dinlerde çeşitli kavimlerin yaşadığını, bir ara Ormia adlı bir psikopos’un yönetiminde bir psikoposluk olduğunu, sonra nasıl oldu ise tarihin karanlıklarına gömülüp gittiğini, Türklerin Anadolu’ya yayılması ve daha sonraları Osmanlı döneminin başlaması ile yörenin Türkleşme sürecinin hızlandığı, halkının Oğuz boylarından, Türkmenlerden geldiğini, verileri birbirine bağlayarak anlıyoruz.
Ormana’nın çok eski olduğu kadar, büyük bir köy olduğun anlatmak için, 3’ü halen mevcut ve faal 7 camisi, içinde binlerce yıllık mezar taşları bulunan yüzlerce dönümlük irili ufaklı 8 mezarlığı, yine içinde birçoğunun adı günümüze kadar yaşayan sayılı hocaların Yazı – Fen – Matematik – Ulumi Diniye – Arapça Dil dersleri okuttuğu, ne yazık ki 1919 yılında çıkan bir yangın sonucu şimdi yok olan 20-30 odalı medresesi ve az-çok değişim göstererek günümüze kadar gelmiş 500 hanesi bulunduğunu söylemek yeterli olacaktır.
Şimdilerde değişime uğrayan geleneklere göre evlenme çağındaki erkek çocukların eve gelin getirdikleri ve bir evde birden fazla ailenin yaşadığı hesaba katılırsa öteden beri köyün nüfusunun binlerle ifade edilmekte olduğu ortaya çıkar.
Anadolu’da Osmanlı hakimiyetinin yerleşmesi ve kaynaşmaların durulması ile birlikte, buralarda yerleşen nüfus, geçimini ticaret, tarım, hayvancılık ve kervancılıkla sağlamış, asırlar boyu yoksullukla mücadele etmiş, Osmanlı döneminde gurbetle ilişki tek tük iken, Cumhuriyet dönemi başlarından itibaren gurbete çıkış başlamış, ama bu çıkış göç şeklinde değil, aile reisinin sezonluk çalışması ve biraz dünyalık yaparak köyüne dönmesi süreci kadar olmuş ve bu döngü bir süre devam etmiş.
Ta ki gidenlerin gurbette kalması ve zamanla ailesini de yanına çekmesi ile göç başlamış, 1960’lı yılların ortalarına doğru köy iyice boşalmış ve çoğu Ormana Evleri de kaderine terk edilmiş, edilmiş ama nereye kadar.
Ne olmuş, nasıl olmuş bu da ayrı bir konu. Ancak yine 1960’lı yılların ikinci yarısında, Ormana topluluğu olarak mucizevi bir hareket başlatılmış, 10 yıllık bir süreç içinde göç büyük ölçüde durdurulmuş gurbetteki Ormanalı geri dönmese de köye yönelmiş bir toparlanma, bir sahiplenme hamlesi ile Ormana Evleri bir bir yenilenerek Ormana bugün her yaz dolup taşan bir sayfiye beldesi olmuştur.
- Makale Kaynağı: M. Nihat Özbal - © 2010 MakaleMarketi.com